Bilmiyorum sizler yeni müzik dinliyor musunuz ama, ben hayatımın her döneminde zamanın ruhunu ucundan bir yerinden yakalamayı başardım. Eskide kalıp, döndüre döndüre dinlediğim şeyler de olmasına rağmen; “yeni ne oluyor ulan şu anda?” sorusuna bir iki cümle de olsa yanıt olacak şeyler dinledim hep.
Bunun hem prodüktörlüğümü hem de müzisyenliğimi besleyen bir şey olduğunu biliyorum. Zira “steal like an artist” diye bir tabir vardır. Etkilenmek, birinden duyduğunu bir adım ileri taşımak ya da sendeki yansımasını kendince ifade etmek… Bakın burada birinin yaptığı şeyi görüp, imrenip, kıskançlık hisleri içinde “aynısını yapıcam” gibi bir şeyden bahsetmiyorum. Böyle bir his nasıldır bilmiyorum. Herhalde çocukken arkadaşımda görüp çok istediğim bir şeyi bana da alınca annem babam; o çocuk gibi olma hissinin o şeyle alakalı olmadığını anlamışım bir noktada. O yüzden farklı, kendine has (reklam değil), biricik olmak mevzuunun içine daldım ama dikkat; bu da beraberinde amansız bir yalnızlık getiriyor, uyandırayım. Ben gayet memnunum ve fakat sizleri uyarmak istedim sevgili okurlar.
Şimdi bu adam sabah sabah neden kendini anlatıyor diyebilirsiniz bayanlar baylar ama inanın derdim durduk yere kendimden bahsetmek değil. Burası benim her sabah kafamda dolaşan tilkileri saldığım çayırdır. Nihayetsiz Arzular’ın yeni parçasından bahsetmek için sizlere, böyle bir girizgâhı uygun gördüm.
Nihayetsiz Arzular. Benim müzikal mahlasım, projem, grubum, bundan sonraki her şeyim artık ne derseniz… Bitimsiz bir müzik yapma, yazma, üretme, değiştirme, eğme, bükme, beğenmeme, yeniden yapma, çöpe atma, sonra onu çöpten alıp başımın üstüne koyma gibi proseslerin olduğu, içerik üretme ve sosyal hayatta “bişey öğreten” insan personamdan kaçıp sığındığım bir yer burası. Ve yepyeni bir şarkısı yayınlandı; NERGO!
NERGO aslında Nergis Çiçeği’nin kısaltması. Prodüksiyon sürecindeki chartlara Nergo yaza yaza (bkz: Metallica setlists “puppetz”, “tollz” vb) böyle kaldı adı. Ben de zaten günün birinde NERGO olarak çağıracağız, şimdiden adı bu olsun dedim.
Biraz üzgün, oldukça kızgın bir hikâye. Bir çocuğun zamanında “bağ” zannettiği bir takım şeylerin aslında “pranga” olduğunu farketmesi üzerine, kendine yazdığı bir mersiye gibi de düşünülebilir. Ve bu şarkı sevgili arkadaşlar, bir üçlemenin üçüncü parçası. İlk ikisi nedir derseniz; birincisi Arctic Monkeys – 505, ikincisi ise Adamlar – Sarılırım Birine. Bu iki şarkının birbirinin devamı olduğunu düşünürdüm hep. Ben de kendimce bu üzgün gidişatı bu yöne çektim. “Steal Like An Artist” ‘den benim anladığım budur.
Bir eser görür, duyar, etkileniriz. Bizi kendisine çeker. Eğer ön beynimizle düşünmüyorsak, geriye kalan ilkel yönümüz bize onu olduğu gibi almamızı söyler. BENİM OLSUN ARTIK BU dedirtir. Amma velakin ön beynimiz vardır ve bize; “oğlum deli misin, senin olmayan bir şey öylece alınır mı hiç? otur düşün üzerine, kafa patlat, yeni bir şey kat, ileriye taşı o gördüğünü, duyduğunu” der. Sanat hep böyle üzerine kata kata gelmiştir zira. İlk önce izlenimci ressamlar “biz artık gökyüzünü kırmızı çizeceğiz” demişlerdir, sonra izlenimci yazarlar “biz artık gökyüzüne gökyüzü demeyeceğiz” demişlerdir, sonra müzisyenler “bakın bu çaldığım şeyin adı gökyüzüdür” demişlerdir.
Fani olan şeylerin bize yetmediği bir noktada hep sanat koşmuş imdadımıza. Bir şeyi dümdüz anlatmak da bir seçenekken Shakespeare Hamlet’i yazmış çıkıp. Bir yüzü olduğu gibi resmetmek varken Picasso çıkmış Ağlayan Kadın’ı çizmiş. Biriyle ilgili düşüncelerini doğrudan anlatmak varken Duman çıkmış “Aynı yolun eri/Çekemezmiş Seni/Nice yıllar boyu/Kırmış kalbini” demiş. Ya da Nergis Çiçeği demiş…
Yarın görüşmek üzere.