Bir zamanlar müzisyen bir tanıdığımın şarkı sözü ile şiir arasında en ufak bir benzerlik bulamamasına önce şaşırmış, sonra da hiç şiir okumamış olduğunu anlamıştım.
Şiir dendiğinde ne geliyor aklımıza?
Karikatür erkek karakterin, karşısındaki kadını etkilemek için Atilla İlhan’ın “ben sana mecburum”unu okuması mı? Ya da memleket hicvi yapıldığı zaman paylaşılan bir kaç Nazım Hikmet dizesi mi?
Ne anlıyoruz sevgili okurlar bu şiirlerden? Şiir nedir? Şarkı sözünü şiir olarak değerlendirebilir miyiz?
Bir müzikten ya da resimden asgari bir şeyler anlayabiliyorsak eğer, şiirden de anlarız pekala. Kimisi çok doğrudan anlatır derdini, kimisi öyle bir dil kullanır ki, sen yıllarca anlamazsın ne dediğini; ta ki şairi yaşına ve yaşanmışlığına varana dek… (üf güzel oldu ha)
Bizimkisi gibi sert görünmeye çalışırken içinde çözülmemiş binlerce travmayla yaşayan toplumlarda; şiir de sıklıkla alay konusu olur. Şiir okumak, şiir yazmak romantizmle bağdaştırılır. Halbuki kendine bambaşka bir ifade yolu bulmuştur şair. Diğerleriyle beraber büyümesine rağmen, onların anladığı tek yoldan çıkıp başka bir yol bulmuştur kendine. Peki şarkı sözüyle bağlantısı nedir bunun?
Edebiyat başlı başına bir sanat dalıyken, şiir edebi bir form. Müzik yine başlı başına bir sanat dalıyken, şarkı müzikal bir form. Sözlü şarkı ise bu iki formun birleşiminden oluşan hibrit bir form. Kültürümüzde artık şarkı dendiğinde sözlü form anlaşılıyor. Sözsüz şarkıya biz “enstrümantal” gibi saçma bir şey söylüyoruz.
-Oğlan: Ne tarz müziklerden hoşlanırsın?
-Kız: Slow…
-Oğlan: 🙁
Şarkı sözlerini kesinlikle şiir olarak değerlendirebiliriz. Ancak öncesinde şiir de bilmemiz gerekir biraz, bu değerlendirmeyi yapabilmemiz için. Ekoller, akımlar, ikinci, üçüncü, dördüncü Yeniler FALAN!
Bu sabahki Cumhuriyet’in Pazar ekinde Bulutsuzluk Özlemi’nin 40. yıl röportajı var. Nejat Abi kendi derdini anlatırken Cem Karaca’dan farklı bir dil kullandığının altını çiziyor. Bak kendi aralarında bile ayrılıyorlar. Olan biteni anlatmanın, yeryüzünde yaşayan insan kere farklı yolu var sevgili okurlar.
İlk kez 26 yaşımda dinlediğimde müziğini çok sevdiğim, sözlerine de “evet güzel, şarkı sözü işte” dediğim şu Ortaçgil şarkısı; 37 yaşımda bana artık bir “kabul” şarkısı gibi geliyor. Sükûnet, kendinle olan savaşta yavaş yavaş ateşkese doğru gitmek ve bu ateşkes mümkün olabilirse eğer; artık canını hiç kimsenin yakamama durumuna geçiş. Zira psikoloji de bunu söylüyor. Duydukların değil, onlara verdiğin tepkiler, yanıtlardır canını yakan. Kendinle olan savaşta ama galip gelerek, ama yorularak sona geldiysen eğer; yanmıyor canın işte.
… Oturmuşum deniz kıyısına
Tam da kayanın karşısına
Çakıl taşlarını suya atarım
Şimdilerde havalar serin
Sonbahar da giderek yakın
İçimde bir yaz doymuşluğu
… Artık hiç canım yanmaz
Çünkü kaptan denize açılmaz
Korktuğu rüzgarlardan mıdır
Benden midir
Başka bir şeyden midir
Yarın görüşmek üzere.